gonca1 (şimdiye kadar 28 posta) | | Üniversiteli delikanlı Kolejli kıza bir voleybol maçında rastladı.
Okul salonundaydı maç. Tribünsüz, minik bir salon..
Seyircilerle, oyuncular arasında, sahanın çizgisi vardı sadece..
O kadar yakındılar..
Delikanlı, bu tatlı, bu güzel, bu dünyalar şirini kızı ilk defa
görüyordu takımda..
Hoşlandığını, fena halde hoşlandığını hissetti. Az sonra bir şeyi daha
hissetti. Uzun zamandan beri maçı değil, o güzel kızı izlediğini..
Kız servis atarken hemen önünden geçti. Göz göze geldiler..
Kız gülümsedi..
Delikanlı, çok popülerdi o yıllarda..
Kız onu tanımış olmalıydı. Kim bilir, belki kız da ondan hoşlanmıştı..
Belkide delikanlı öyle olmasını istediği için ona öyle gelmişti..
Set değişip, takım karşıya gidince, delikanlıda yerini değiştirdi,
oda karşıya gitti..
Üçüncü sette tekrar eski yerine döndü.. Kızda gidiş gelişleri fark
etmişti galiba.. Bir defa daha gülümsedi. Manidar..
"anladım"
der gibi bir gülümseyişti bu..
Delikanlı o hafta boyu hep bu dünyalar şirini kızı düşündü..
Pazar günü, sabahın köründe kalktı, erkenden oynanacak maçı, ne maçı
canım, o dünyalar şirini kızı görmek için..
Delikanlı artık kızın hiçbir maçını kaçırmıyordu..
Dahası.. Ankara Koleji'nin her dağılış saatinde, okul civarında
oluyordu, onu bir kez daha görmek için.. Karşılaştıklarında, hafif çok
hafif bir gülümseme, çok minik bir baş eğmesi ile selamlaşır
olmuşlardı..
Bir defasında, yaptığına sonra kendiside günlerce güldü..
O gün gene tesadüfmüş gibi, okul dağılımı kızın karşısına çıkmış,
gülümseyerek selamlamış, sonra arka sokaklara dalıp, yıldırım gibi
koşarak, bir blok ötede gene karşısına çıkmıştı..
kız bu defa, iyice gülmüştü..
Karşısında, sözümona ağır ağır yürüyen, ama nefes nefese delikanlıyı
görünce..
Delikanlı, voleybol takımının kaptanını iyi tanıyordu. Arkadaştılar.
Sonunda bütün cesaretini topladı, kaptana açıldı.. O kızdan fena halde
hoşlanıyordu. Galiba kız da ona karşı boş değildi. Bir yerde, bir
şekilde tanışmaları gerekiyordu.. O zamanlar, bu işler böyle oluyordu
çünkü.. Kaptan:
"tabi"
dedi..
"bu hafta sonu güzel bir konser var. Biz onunla gitmeye karar vermiştik
zaten. Sende gel. Hem konseri birlikte izleriz, hem de tanışırsınız.."
"Mutluluk işte bu olmalı"
diye düşündü delikanlı..
"Mutluluk işte bu.."
Ve konser gününe kadar geceleri hiç uyuyamadı..
Konser gününü de hiç ama hiç unutmadı..
O ne heyecandı öyle..
Konserin verildiği sinemanın kapısında tanıştılar..
El sıkıştılar..
O güzel ele dokunduğu anı da hiç unutmadı delikanlı..
Kaptan, salona girdiklerinde, ustaca bir manevra daha yaptı. Delikanlı
ile dünyalar şirini kız yan yana düştüler. İnanamıyordu delikanlı..
Onunla nihayet yan yana oturduğuna, onun sıcaklığını hissettiğine,
onun nefesini duyduğuna inanamıyordu.. Biraz önce tanışırken tuttuğu
el, bir karış ötesinde öylesine duruyor, delikanlı, sahnede dünyanın
en romantik şarkısı söylenirken o an dünyanın bütün şarkıları dünyanın
en romantik şarkısıydı ya o eli tutmak için öylesine büyük bir arzu
duyuyorduki içinde.. Ama uzatamıyordu işte elini.. Her şey böyle iyi
giderken, yanlış bir hareketle, onu ürkütebileceğinden,
incitebileceğinden öylesine korkuyordu ki..
Sonunda dayanamadı, sanki kolu uyuşmuş gibi, uzandı..
Kolunu kızın koltuğunun arkasına koydu..
Kızın omuzuna değil..
Koltuğun üzerine..
Sonra kız arkaya yaslandı..
Bir kaç saç teli, delikanlının elinin üzerine dokundu..
Kalbi yerinden fırlayacak gibi atıyordu artık genç adamın..
Dünyalar şirini kızın saçları eline dokunuyordu çünkü..
Konserden çıkarken, kız, şakalaştı..
"sizi her maçımızda görüyöruz. Alıştık nerdeyse.. Yarın Adana'da
maçımız var.. Gözlerimiz sizi arayacak.."
Hayır, aramayacaktı..
Delikanlı o anda kararını vermişti çünkü..
Cebinde onu otobüsle Adana'ya götürüp getirecek, hatta öğle yemeğinde
bir de Adana kebap yedirecek kadar para vardı..
Gece yarısı kalkan otobüse bindi..
Sabah erkenden Adana'ya indi. Maç saatine kadar başi boş dolaştı.
Salona erkenden girdi, en ön siraya tam servis köşesine en yakın yere
oturdu..
Takımlar sahaya çıkarken, salondaki en heyecanlı seyirci oydu. Maç
falan değildi sebep tabii.. İlk sette kız farkında bile değildi onun..
Nerden olsundu ki.. İkinci sette öbür tarafa gittiler..
Döndüklerinde, üçüncü sette kız farketti delikanlıyı..
Yüzünde çok ama çok şaşkın bir ifade, biraz mutluluk, birazda gurur
vardı sanki.. Ankara'nın hele Kolejde çok popüler bu delikanlısının
onun için ta oralara geldiğini bilmenin gururu.. Maç bitti. Kız soyunma
odasına, delikanlı garajlara gitti. Tek kelime konuşmadan..
Konuşmaya gelmemişti ki.. Kız
"keşke orada olsaydın"
demişti. O da olmuştu işte.. Hepsi o..
Ona o kadar çok şey söylemek istiyordu ki aslında.. Bir gün üniversite
kantininde gazete okurken, iç sayfalarda bir şiire rastladı.
Daha doğrusu bir şiirden alınmış bir dörtlüğe..
Söylemek istediği herşey bu dört satırda vardı sanki..
Bembeyaz bir karta yazdı o dört satırı..
Öğleden sonrayı zor etti, Kolejin önüne gitmek için..
Kızın karşıdan geldiğini gördü. Koşarak yanına gitti.
"Bu sana"
diye kartı eline tutuşturdu ve kayboldu ortadan..
Kız, Necip Fazıl'ın dört satırını okurken..
"Ne hasta beklerdi sabahı
Ve ne taze ölüyü mezar
Ne de şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar!.."
Ertesi gün öğleden sonra, tarif edilemez heyecanlar içinde Kolejin
önündeydi gene..
Kız karşıdan geliyordu.. Bu defa yanında arkadaşları
yoktu. Yalnızdı..
Yaklaştığında işaret etti delikanlıya..
Gözlerine ınanamadı genç adam..
Onu yanına mı çağırıyordu yoksa..
Evet, çağırıyordu işte..
Kalbinin duracağını sandı yaklaşırken..
"Sana bir şeyler söylemek istiyorum"
dedi kız..
Oda heyecanlıydı, belli..
"Bak iyi dinle.. Dünkü satırlar için çok teşekkürler..
Herhalde hissettin, bende senden hoşlanıyorum. Ama senden evvel
tanıdığım birisi daha var. Ondanda hoşlanıyorum ve henüz karar
veremedim, hanginizden daha çok hoşlandığıma.. Ve de şu anda, onu
terketmem için bir sebep yok."
"O zaman karar verdiğinde ve de eğer seçtiğin ben olursam,
hayatında başka kimse olmazsa, ara beni"
dedi, delikanlı ikiletmeden.. Ayrıldı kızın yanından..
Bir daha voleybol maçına gitmeden, bir daha okul yolunda önüne
çıkmadan..
Bir daha onu hiç görmeden..
Yıllarca sonra Levent'in söyleyeceği şarkıdaki Sezen'in sözlerini o,
o zaman biliyordu sanki. Aşk onurlu olmalıydı..
Günlerce, haftalarca, aylarca bekledi..
Tıpkı, kıza verdiği o dörtlükteki gibi bekledi..
Hastanın sabahı, seytanın günahı beklediği gibi bekledi..
Heyecanla bekledi. Hırsla, arzuyla bekledi. Umutla, umutsuzlukla
bekledi. Bazen öfkeyle bekledi..
Ama bekledi..
Başka hiç kimseye bakmadan, başka hiç kimseyi bulmadan bekledi.
Bir gün bir şiir antolojisinde şiirin tamamını buldu..
İki dörtlüktü şiir..
İlki kıza verdiği..
Bir ikinçi dörtlük daha vardı o kadar..
O dörtlüğüde bir kartın arkaşına dikkatle yazdı..
Cebine koydu..
Bekleyiş sürüyor, sürüyordu..
Okullar kapandı, açıldı..
Aylar, aylar geçti..
Birgün delikanlı kızı aniden karşısında gördü..
"Günlerdir seni arıyorum"
dedi.
"Günlerdir seni arıyorum. İşte sana haber.. Artık hayatımda hiç kimse
yok!.."
"Yaa"
dedi delikanlı..
"Yaa"
dedi sadece..
Kalbi heyecandan ölesiye çarparken, aylardır ölesiye beklediği an gelip
çatmışken, ağzından sadece bu ses çıkmıştı..
"Yaaa!.."
Cebinde artık iyice eskimiş kartı uzattı kıza..
"Sana bir şiirin ilk dörtlüğünü vermiştim ya bir gün"
dedi..
"Bu da sonu onun.."
Sonra yürüdü gitti, arkasına bile bakmadan..
Kız ikinci dörtlüğü oracıkta okurken..
"Geçti istemem gelmeni
Yokluğunda buldum seni.
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme artık neye yarar!.."
Aradan yıllar, çok ama çok uzun yıllar geçti. Delikanlı bugün
hala düşünüyor.. O uzun, çok uzun bekleyiş mi öldürmüştü aşkını?.
Ya da beklerken, ölesiye beklerken hayalinde öylesine bir sevgili
yaratmıştı ki, artık yaşayan hiç kimse bu hayali dolduramazdı.. O
sevgilinin kendisi bile.. Hayalindekini canlı tutmak için mi,
canlısını silmişti yani?.. Ya da.. Ya da.. Bir şiirin romantizmine mi
kapılmış, bir delikanlılık jesti uğruna, mutluluğunun üzerinden öylece
yürüyüp gitmişti, acaba? Delikanlı bu soruların yanıtını bugün hala
bilmiyor.. Bilmediğini de en iyi ben biliyorum..
Çünkü, delikanlı, bendim!..
HINCAL ULUÇ
|